13 Kasım 2011 Pazar

Aylak Adam

Rota çıkarma derdi olmasa Aylak Adam'ı bitirmezdim, saklardım.

8 Kasım 2011 Salı

Bir Düş Gördüm

Altından ortaçağ sularının aktığı bir köprüden çikolata yiyerek, "Magic Frog" dinleyerek yürüyorum.

9 Eylül 2011 Cuma

Artık İçerdeyim

Bugün güneşlenirken bulutlara ne zamandır bakmadığımı farkettim, dün Altınoluk merkezde üç tane pamuk şeker yedikten sonra bulutları pamuk şekerden başka bir şeye benzetemedim. Zorladım ama küçükken olduğu gibi gökyüzünü sahneye, bulutları da türlü yaratıklara benzetip ortaya bir piyes çıkaramadım.
İnsanlar, geceleyin uçan kuşların algısını bozan ve çarpıp ölmelerine sebebiyet veren ışıklı gökdelenlerde (kafeslerde) yılda on gün tatil yapabilmek için, kendilerinden birer robot icat ediyorlar. Hayallerinin yokolup gittiğinin -yokolup gittiklerinin- farkında bile değiller. Çünkü hayaller yere değil göğe konur, bu binalar da göğü deliyor, düşleri darmadağın ediyor, kuşların katili oluyor.
Senden naber materyalist Ece?


*Bayramda Akçay'a çalışırım diye iş laptopumla gidip, bu kaydı oluşturmuşum.

24 Mayıs 2011 Salı

Yalnız da Yemek Yenebilir


Masada iki kadın oturuyor, yemek yiyorlar.  Genç olanı sürekli kalkıp bardağına su dolduruyor ve yemeğini bir an önce bitirip işlerine dönmek istiyor. İşi, sadece şimdiki zaman diliminin içinde duramamak. Diğer kadın ise sadece geçmişi düşünüyor, kıyas ediyor ve sürekli sorular soruyor. İkisi de genellikle çok konuşur ama şimdi susuyorlar. İki kadın da farkında olmadan sırayla iç çekiyor. Başka başka düşler, kırıklar ve bazen tekrar açılan yaralar için. Yine de çoğu zaman aynı şeye canları yanıyor. Çünkü onlar aynı tencerede pişmiş yemeği yiyorlar.

19 Mayıs 2011 Perşembe

Korkunç Bir Şey

Malumunuz 17 Mayıs dolayısıyla ağladım. Galatasaray'ın UEFA finali demeyelim de ona biz, savaşı diyelim. Teyzemin beş yaşımda bana aldığı saatin, bir kordonunu sarı, öbür kordonunu kırmızı yaptırmasıyla Galatasaray sevdam başladı. Ay ne rezil bir insanmışım da bir kol saatine tav olmuşum.
  
Galatasaray'ın almadığı kupa kalmamıştı o zamanlar ve takımın gerçekten bir aile, babasının da Fatih Terim olduğunu açıkça görüyordunuz. Bu sene yönetim dersinde içli dışlı olduğum, üzerine hipotezler yazdığım, anketler yaptığım "commitment" meselesi yani. Zaferin 11. yıldönümünde Ntvspor'da bu adamların muhabbetlerini dinlerken, şakalaşmalarını izlerken yine 'nasıl takım olunur'u gördüm. 2004 Olimpiyatları'nda Tim Duncan'lı, Allen Iverson'lı, Lebron James'li, Dwayne Wade'li, Carmelo Anthony'li Rüya Takımı'nı duyunca şampiyonluk kaçınılmaz demiştik ama onlar bronz madalyaya talim ettiler. Ha biz katılmadık bile diyeceksiniz ama şimdi Rüya Takımı'ndan bahsediyoruz, büyük dağın büyük kışı olur nitekim.

Maçın videosunun inanılmaz motive edici bir yanı var. Bir de anladım ki biz son dakikaların insanıyız hakikaten. Çin kökenli Amerikalı bir hocam sürekli Türkler'in bir işi son gün yapmalarından şikayet ediyor. Ne son günü hocam, son dakikada hallediyoruz her şeyi, başka türlü ilham gelmiyor. Ne zaman kendimi kötü hissetsem seni izleyeceğim UEFA finali.
(Bu yazıyı te o zaman yaptığım "bu kupa yamuk baba" yorumumla ve daha demin deprem olmuş haberimle noktalıyorum.)

13 Mayıs 2011 Cuma

Ama Sizinki Farklı

Bütün sevgililer aynı yerlere mi gitmiştir?


Başlangıçların farklı olduğunu iddia eder ve bütün sonların aynı olduğunu görürüz. Değil mi ki bütün mezarlıklar birbirine benziyor. Mezarlar gelinlere benziyor. Çiçekli ve beyaz...

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Gibi Hissediyorum

Kendimi Sirkeci’nin ortasında, tramvay yolunun dibinde, lobisi desenli gri duvar kağıdıyla kaplanmış, krem rengi koltukları olan, duvarında aynı zamanı gösteren birbirinin aynısı üç tane saati asılı (sekizeçeyrekvar, sekizeçeyrekvar, sekizeçeyrekvar), platin sarısı saçlarının bayağı bir dibi gelmiş resepsiyon görevlisine sahip, adının içinde lüks kelimesi geçen butik otel gibi hissediyorum. Alakasız, mantıksız, üşengeç ve zevksiz.

Ağlayalım Güzelleşelim

Ben böyle güzel ağlayan bir adam daha görmedim. Gerçi pek fazla ağlayan erkek de görmedim, çünkü bakamam. Erkekler ağlamaz sil gözyaşını demiyorum, ama bir şekilde itici geliyor-du. Ta ki Hable Con Ella'yı izleyene kadar.
Özellikle ağladığı fotoğrafı koymadım, daha doğrusu birkaç yerde ağladığından sevdiğim sahnenin fotoğrafını bulamadım. Bir de bakmanızı değil izlemenizi istedim. Marco güzel bir şey gördüğünde ağlıyordu. Demek ki güzel bir şeye ağlıyorsan, güzel ağlıyorsun be kardeşim.

11 Şubat 2011 Cuma

Nedendir Bilinir

Aylardır hazırdan yediğimi hepimiz biliyoruz. Hepimiz derken, kendimi ve bu mütevazı kalabalığı oluşturan siz değerli takipçilerimi kastediyorum. Düşünme eylemini nadiren gerçekleştiriyorum sanırım ondan. Sağa sola saçılmış kelimeleri, herhangi bir cümleye koyamamak gibi ya da çok güzel anlar yaşadığını bildiğin halde kafanda hiç resim çizememek gibi. Bunu da yazıp aman kopyalayıp-yapıştırıp kaçıyorum. 

Regina'nın şarkılarında kocaman bir sonra buluyorum hep. Öncesini sen anla diyor. Az malzemeyle harika yemekler pişiren, cenazede sirk makyajı yapan, enkazın üstünde dans eden bir kız o. 

"Lady"

Lady sing the blues so well 
As if she mean it 
As if it's hell down here 
In the smoke-filled world 
Where the jokes are cold 
They don't laugh at jokes 
They laugh at tragedies 

Corner street societies 
But they believe her 
They never leave her 
While she sings she make them feel things 
She says, i can sing this song so blue 
That you will cry in spite of you 
Little wet tears on your baby's shoulder 
Little wet tears on your baby's shoulder 

And I have walked these streets so long 
There ain't nothing right, there ain't nothing wrong 
But the little wet tears on my baby's shoulder 
The little wet tears on your baby's shoulder 

Lady lights a cigarette, puffs away, no regret 
Takes a look around, no regrets, no regrets 
Stretches out like branches of a poplar tree 
She says, i'm free 
Sings so soft as if she'll break, says 
I can sing this song so blue 
That you will cry in spite of you 
Little wet tears on your baby's shoulder 
Little wet tears on your baby's shoulder 

I have walked these streets so long 
There ain't nothing right, nothing wrong 
But the little wet tears on my baby's shoulder 
The little wet tears on your baby's shoulder 

But on this stage 
I've learned to fly 
Learned to sing 
And learned to cry 
Little wet tears on my baby's shoulder 
Little wet tears on my baby's shoulder 

But now it's time 
To say goodbye 
Some might laugh 
But I will surely cry 
Little wet tears on my baby's shoulder 
Little wet tears on my baby's shoulder 

Lady lights a cigarette 
Puffs away, and winter comes 
And she forgets 

1 Ocak 2011 Cumartesi

Sonrası da Var



Bir gün yolda giderken, ölümümü katilime anlattım.