24 Mayıs 2011 Salı

Yalnız da Yemek Yenebilir


Masada iki kadın oturuyor, yemek yiyorlar.  Genç olanı sürekli kalkıp bardağına su dolduruyor ve yemeğini bir an önce bitirip işlerine dönmek istiyor. İşi, sadece şimdiki zaman diliminin içinde duramamak. Diğer kadın ise sadece geçmişi düşünüyor, kıyas ediyor ve sürekli sorular soruyor. İkisi de genellikle çok konuşur ama şimdi susuyorlar. İki kadın da farkında olmadan sırayla iç çekiyor. Başka başka düşler, kırıklar ve bazen tekrar açılan yaralar için. Yine de çoğu zaman aynı şeye canları yanıyor. Çünkü onlar aynı tencerede pişmiş yemeği yiyorlar.

19 Mayıs 2011 Perşembe

Korkunç Bir Şey

Malumunuz 17 Mayıs dolayısıyla ağladım. Galatasaray'ın UEFA finali demeyelim de ona biz, savaşı diyelim. Teyzemin beş yaşımda bana aldığı saatin, bir kordonunu sarı, öbür kordonunu kırmızı yaptırmasıyla Galatasaray sevdam başladı. Ay ne rezil bir insanmışım da bir kol saatine tav olmuşum.
  
Galatasaray'ın almadığı kupa kalmamıştı o zamanlar ve takımın gerçekten bir aile, babasının da Fatih Terim olduğunu açıkça görüyordunuz. Bu sene yönetim dersinde içli dışlı olduğum, üzerine hipotezler yazdığım, anketler yaptığım "commitment" meselesi yani. Zaferin 11. yıldönümünde Ntvspor'da bu adamların muhabbetlerini dinlerken, şakalaşmalarını izlerken yine 'nasıl takım olunur'u gördüm. 2004 Olimpiyatları'nda Tim Duncan'lı, Allen Iverson'lı, Lebron James'li, Dwayne Wade'li, Carmelo Anthony'li Rüya Takımı'nı duyunca şampiyonluk kaçınılmaz demiştik ama onlar bronz madalyaya talim ettiler. Ha biz katılmadık bile diyeceksiniz ama şimdi Rüya Takımı'ndan bahsediyoruz, büyük dağın büyük kışı olur nitekim.

Maçın videosunun inanılmaz motive edici bir yanı var. Bir de anladım ki biz son dakikaların insanıyız hakikaten. Çin kökenli Amerikalı bir hocam sürekli Türkler'in bir işi son gün yapmalarından şikayet ediyor. Ne son günü hocam, son dakikada hallediyoruz her şeyi, başka türlü ilham gelmiyor. Ne zaman kendimi kötü hissetsem seni izleyeceğim UEFA finali.
(Bu yazıyı te o zaman yaptığım "bu kupa yamuk baba" yorumumla ve daha demin deprem olmuş haberimle noktalıyorum.)

13 Mayıs 2011 Cuma

Ama Sizinki Farklı

Bütün sevgililer aynı yerlere mi gitmiştir?


Başlangıçların farklı olduğunu iddia eder ve bütün sonların aynı olduğunu görürüz. Değil mi ki bütün mezarlıklar birbirine benziyor. Mezarlar gelinlere benziyor. Çiçekli ve beyaz...

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Gibi Hissediyorum

Kendimi Sirkeci’nin ortasında, tramvay yolunun dibinde, lobisi desenli gri duvar kağıdıyla kaplanmış, krem rengi koltukları olan, duvarında aynı zamanı gösteren birbirinin aynısı üç tane saati asılı (sekizeçeyrekvar, sekizeçeyrekvar, sekizeçeyrekvar), platin sarısı saçlarının bayağı bir dibi gelmiş resepsiyon görevlisine sahip, adının içinde lüks kelimesi geçen butik otel gibi hissediyorum. Alakasız, mantıksız, üşengeç ve zevksiz.

Ağlayalım Güzelleşelim

Ben böyle güzel ağlayan bir adam daha görmedim. Gerçi pek fazla ağlayan erkek de görmedim, çünkü bakamam. Erkekler ağlamaz sil gözyaşını demiyorum, ama bir şekilde itici geliyor-du. Ta ki Hable Con Ella'yı izleyene kadar.
Özellikle ağladığı fotoğrafı koymadım, daha doğrusu birkaç yerde ağladığından sevdiğim sahnenin fotoğrafını bulamadım. Bir de bakmanızı değil izlemenizi istedim. Marco güzel bir şey gördüğünde ağlıyordu. Demek ki güzel bir şeye ağlıyorsan, güzel ağlıyorsun be kardeşim.