19 Mayıs 2011 Perşembe

Korkunç Bir Şey

Malumunuz 17 Mayıs dolayısıyla ağladım. Galatasaray'ın UEFA finali demeyelim de ona biz, savaşı diyelim. Teyzemin beş yaşımda bana aldığı saatin, bir kordonunu sarı, öbür kordonunu kırmızı yaptırmasıyla Galatasaray sevdam başladı. Ay ne rezil bir insanmışım da bir kol saatine tav olmuşum.
  
Galatasaray'ın almadığı kupa kalmamıştı o zamanlar ve takımın gerçekten bir aile, babasının da Fatih Terim olduğunu açıkça görüyordunuz. Bu sene yönetim dersinde içli dışlı olduğum, üzerine hipotezler yazdığım, anketler yaptığım "commitment" meselesi yani. Zaferin 11. yıldönümünde Ntvspor'da bu adamların muhabbetlerini dinlerken, şakalaşmalarını izlerken yine 'nasıl takım olunur'u gördüm. 2004 Olimpiyatları'nda Tim Duncan'lı, Allen Iverson'lı, Lebron James'li, Dwayne Wade'li, Carmelo Anthony'li Rüya Takımı'nı duyunca şampiyonluk kaçınılmaz demiştik ama onlar bronz madalyaya talim ettiler. Ha biz katılmadık bile diyeceksiniz ama şimdi Rüya Takımı'ndan bahsediyoruz, büyük dağın büyük kışı olur nitekim.

Maçın videosunun inanılmaz motive edici bir yanı var. Bir de anladım ki biz son dakikaların insanıyız hakikaten. Çin kökenli Amerikalı bir hocam sürekli Türkler'in bir işi son gün yapmalarından şikayet ediyor. Ne son günü hocam, son dakikada hallediyoruz her şeyi, başka türlü ilham gelmiyor. Ne zaman kendimi kötü hissetsem seni izleyeceğim UEFA finali.
(Bu yazıyı te o zaman yaptığım "bu kupa yamuk baba" yorumumla ve daha demin deprem olmuş haberimle noktalıyorum.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder